10 Mayıs 2013 Cuma

Ege Üniversitesi Biyomühendislik Günleri Sunumum

Geçtiğimiz Cuma günü gerçekleşen ve konuşmacı olarak davet edildiğim 10. Biyomühendislik Günleri'nden bahsetmek istiyorum bu yazımda. Etkinliğin teması "Girişimci Biyomühendisler"di ve yarım gününü de kendi şirketini kuran girişimcilere ayırdılar.

Konuşmacıların sırası alfabetik olarak belirlendiği için, öğleden sonraki oturumun ilk konuşmasını ben gerçekleştirmiş oldum ve AG Biyoinformatik'in nasıl kurulduğunu anlattım. Bilmeyenler için söyleyeyim, AG Biyoinformatik Türkiye'nin ilk biyoinformatik şirketi ve 2008 yılında TÜBİTAK desteğiyle kuruldu. Proje desteğine başvurduğumda Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü'nden yeni mezun olmuştum ve yine aynı bölümde gerçekleştirdiğim yüksek lisansımın ilk senesi biterken de şirketi kurdum. AG'nin hikayesi belki başka bir yazıya konu olabilir, ben doğrudan sunumdan bahsetmek istiyorum.
Şirket kurarken karşılaşılan zorluklar ve şirket kurma sürecinden bahsetmemi istediler, ben de uzun bir süre düşündükten sonra farklı bir yaklaşım benimsemeyi tercih ettim. 2008'den bu yana birçok üniversitede 20'nin üzerinde etkinliğe konuşmacı olarak davet edildim ve bunların bir çoğunda da AG'nin hikayesini anlattım ama büyük çoğunluğunu yeni mezunların oluşturduğu bir etkinlikte ilk defa konuşacaktım ve biraz gerçekçi şeylerden bahsetmeyi tercih ettim (bu arada, neredeyse hiç bir sunumum diğerinin tekrarı değildir ve karşımdaki kitleye göre büyük veya orta düzeyde değişiklikler yapmayı tercih ederim). 

Kültürümüzü büyük oranda şekillendiren ve hem olumlu, hem de olumsuz tarafları olan iki toplumsal özelliğimizi ele alarak sunumumu hazırladım; bunlar, 1) problem çözümüne ilişkin alışkanlıklarımız ve 2) iş ahlakına bakışımız.

Problemlere genelde çözmek yerine problemlerin üzerini örtmek şeklinde yaklaşıyoruz ve bu bizim iş yapma alışkanlıklarımızdan girişimcilik kültürümüze ve akademik hayatımıza yansıyor ister istemez. Bu nedenle yüksek katma değerleri ürünleri üretebilsek dahi ülkemizde bunların satışında başarısız olmamıza neden oluyor. Bunun yerine, kısa vadeli ve düşük katma değerli ancak bazı gereksinimleri karşılamak için mutlaka olması gereken hizmetleri sunmak çok daha başarılı olmamızı sağlıyor. Biyoinformatik dünyasında şu şekilde karşılaşıyorum bu problemle: araştırmacılarımız projelerine başlamadan önce bir fikir alışverişinde bulunup deneylerini biyoinformatik analizlere daha uygun bir şekilde tasarlasalar, çok daha verimli bir analiz süreci sonucunda etki faktörü [impact factor] yüksek dergilerde çalışmalarını yayınlayabilirler. Ancak, genelde şu şekilde işliyor süreç: deneyler gerçekleştiriliyor ve yayın veya tez hazırlanıyor. Son aşamada bazı biyoinformatik analizlerin gerçekleştirilmesi gerektiği farkediliyor (tez danışmanı veya derginin hakemi farkediyor çoğu zaman), ancak deneyler kapsamlı bir analize uygun olmadığı için günü kurtaracak bir çözüm aranıyor. Pirincin taşını ayıklamak da çoğu zaman biyoinformatikçilere düşüyor :) İşin kötü yanı, deneyler için verilen emekle çalışma çok daha iyi bir dergide yayınlanabilecekken, daha düşük etkili bir yayın ortaya çıkıyor. Veri analizine hakkındaki yazı dizimde yeri geldikçe bu mevzuya ilişkin örnekler vereceğim.

Ele aldığım diğer özellik ise, toplumsal iş ahlakımızın biraz zayıf olması. Günlük yaşantımızda bunun etkilerini her alanda hissediyoruz, ancak bir girişimci açısından bunun büyük bir avantajı var. Kimin söylediğini tam olarak hatırlayamadığım bir cümle vardı: "Bu ülkede, yaptığınız işi ortalamanın üzerinde yapsanız dahi kısa sürede yükselirsiniz, çünkü kimse yaptığı işe özenmiyor". Yaptığınız işi seviyorsanız büyük ihtimalle işinizi de iyi yapıyorsunuzdur; yaptığı işi sevmeyenlerin oranının yüksek olduğu ülkemizde tam da bu nedenle uzun vadede iyi bir yere gelebiliyorsunuz ve bu nedenle bu tarz bir rekabet gelişmiş ülkelere göre ülkemizde daha düşük. Gerçi neredeyse tüm girişimcilik, inovasyon ve iş kurma endekslerinde uluslararası sıralamada 50. sıralarda veya daha gerideyiz ama, eğer belli bir süre hayatta kalabiliyorsanız sonrasında hatırısayılır bir yer edinebiliyorsunuz. Bunun biyoinformatiğe yansıması henüz tam anlamıyla gerçekleşmiş değil ancak bu yönde gelişmeler var. Bu arada, ülkemizin OECD ülkeleri arasındaki bilim, teknoloji ve inovasyon konuları açısından yerini anlayabilmek için aşağıdaki şekle bir göz atabilirsiniz. Kesik çizgiler OECD ülkelerinin ortalamasını gösteriyor, devamlı çizgiler ise ülkemize ait değerleri.


Girişimcilik açısından çok önemli olduğunu düşündüğüm iki kavramla sona erdirdim konuşmamı: sürdürülebilirlik ve ölçeklenebilirlik. Bu iki kavram sırasıyla, gerçekleştirilen çalışmaların sonraki aşamalarının da planlanabilmesini ve geliştirilen çözümün başka durumlara da uygulanabilmesini anlatıyor. Ve bitirdim: girişimcilik güzel şey :)


Sözün Özü:
İşini iyi yapmak ve zor problemler yerine ihtiyaç duyulan problemleri çözmek çok kıymetli ve biyoinformatik alanında bu ikisini aynı anda gerçekleştirebilecek girişimci insanlara ve kurumlara çok ihtiyaç var.



Proje:
Pubmed'de Türkiye'den araştırmacıların yer aldığı mikrodizi çalışmalarına bir göz atın ve birkaç çalışmadaki veri analizlerini inceleyin. Sizce bu analizler daha ileri seviyelerde yürütülemez miydi? 
İpucu: Pubmed'de bu araştırmayı şu şekilde gerçekleştirebilirsiniz: (turkey[Affiliation]) AND microarray[Title/Abstract]

Meraklısına:
Biyoinformatik ve biyogirişimcilik kavramlarının yaygınlaşması amacıyla, zamanım elverdikçe davet üzerine ve maddi bir karşılık beklemeden birçok konuşma ve eğitim gerçekleştiriyorum; eğer bulunduğunuz yerde bu alanlara ilgisi olan bir topluluk varsa görüşlerimi ve deneyimlerimi sizlerle de paylaşabilirim. Google+ sayfamdan bana ulaşabilirsiniz.